في أحد المستشفيات Hastanelerden birinde
كان هناك مريضان هرمين في غرفة واحدة Bir odada iki yaşlı hasta vardı
كلاهما معه مرض عضال Her ikisi de amansız bir hastalığa yakalanmıştı
أحدهما كان مسموحاً له بالجلوس في سريره Birine yatağında oturmasına müsaade edilmişti
لمدة ساعة يوميا بعد العصر her gün ikindi vaktinden sonra bir saatliğine
ولحسن حظه فقد كان سريره بجانب النافذة الوحيدة في الغرفةŞansına, yatağı odanın tek penceresinin yanındaydı
أما الآخر فكان عليه أن يبقى مستلقياً على ظهره طوال الوقت Diğeri ise, sürekli olarak sırt üstü uzanması gerekiyordu
كان المريضان يقضيان وقتهما في الكلام İki hasta zamanı konuşmakla geçiriyordu
دون أن يرى أحدهما الآخر Bir birini görmeden
لأن كلاً منهما كان مستلقياً على ظهره ناظراً إلى السقف Çünkü her ikisi sırt üstü uzanmış tavana bakıyordu
تحدثا عن أهليهما ، وعن بيتيهما Ailelerinden, evlerinden söz ediyor,
وعن حياتهما ، وعن كل شيء yaşantılarını ve her şeyden bir birine anlatıyordu
- وفي كل يوم بعد العصر Her gün ikindi vaktinden sonra
كان الأول يجلس في سريره حسب أوامر الطبيب Birincisi Doktor’un talimatı üzerine, yatağında oturuyor
وينظر في النافذة ، ويصف لصاحبه العالم الخارجي pencereden bakıyor ve arkadaşına dış alemi anlatıyordu
وكان الآخر ينتظر هذه الساعة كما ينتظرها الأول Birinci hasta olduğu kadar, ikinci hasta da o saati bekliyordu
لأنها تجعل حياته مفعمة بالحيوية Çünkü hayatına canlılık katıyordu
وهو يستمع لوصف صاحبه للحياة في الخارج arkadaşının dışarıdaki hayatı anlatması
ففي الحديقة كان هناك بحيرة كبيرة يسبح فيها البط Bahçede ördeklerin içinde yüzdüğü büyük bir göl vardı
والأولاد صنعوا زوارق من مواد مختلفة Çocuklar çeşitli malzemeden kayık yapmış,
وأخذوا يلعبون فيها داخل الماء onlarla suyun içinde oynuyordu
وهناك رجل يؤجِّر المراكب الصغيرة للناس Bir adam vardı, insanlara küçük su teknelerini kiraliyordu
يبحرون بها في البحيرة onlarla gölde dolaşıyorlardı
والجميع يتمشى حول حافة البحيرة Herkes gölün kenarında geziniyordu Bazıları ağaçların gölgesinde
أو بجانب الزهور ذات الألوان الجذابة ya da çekici renkli çiçeklerin kenarında oturuyordu
ومنظر السماء كان بديعاً يسر الناظرين Gökyüzü gözleri ferah eden bir güzellikteydi
- وفيما يقوم الأول بعملية الوصف هذه Birinci hasta bütün bunları anlatırken
ينصت الآخر في ذهول لهذا الوصف الدقيق الرائع İkinci hasta bu dikkatlice yapılan olağan üstü ayrıntıları şaşkınlıkla dinliyor
ثم يغمض عينيه ويبدأ في تصور ذلك المنظر البديع gözlerini yumuyor ve o hastanenin dışındaki şahane
للحياة خارج المستشفى manzarayı kafasında canlandırmaya çalışıyordu
- ومرت الأيام والأسابيع وكل منهما سعيد بصاحبه Günler haftalar geçti.Her biri arkadaşının varlığından mutluluk duyuyordu
وفي أحد الأيام جاءت الممرضة صباحاً لخدمتهما كعادتهاBir gün hastabakıcı her sabah ki gibi onlara bakmak için geldiğinde
فوجدت المريض الذي بجانب النافذة قد قضى نحبه خلال الليل Pencere yanında yatan hastanın geceleyin vefat etmiş olduğunu buldu.
ولم يعلم الآخر بوفاته إلا من خلال حديث الممرضةDiğeri, arkadaşının ölmüş olduğunu ancak hastabakıcının odadan çıkarılması için telefonla yardım isterken anladı
عبر الهاتف وهي تطلب المساعدة لإخراجه من الغرفة
فحزن على صاحبه أشد الحزن Arkadaşı için çok üzüldü
- وعندما وجد الفرصة مناسبة Daha sonra, uygun bir fırsat bulduğunda
طلب من الممرضة أن تنقل سريره إلى جانب النافذة Hastabakıcıdan yatağının pencere yanına nakletmesini istedi
ولما لم يكن هناك مانع فقد أجابت طلبه Bunda bir mahzur görmeyen hastabakıcı isteğini yerine getirdi
ولما حانت ساعة بعد العصر وتذكر الحديث الشيّقİkindi sonrası vakit geldiğinde arkadaşının o güzel anlatışını
الذي كان يتحفه به صاحبه انتحب لفقده hatırlayıp, kaybından dolayı ağladı
ولكنه قرر أن يحاول الجلوس Ama bu saatte kaçırdığını telafi etmek için oturmaya
ليعوض ما فاته في هذه الساعة denemeyi kararlaştırdı
وتحامل على نفسه وهو يتألم Acı duyarak toparlanmaya çalıştı
ورفع رأسه رويداً رويداً مستعيناً بذراعيه Kollarının yardımıyla başını yavaş yavaş kaldırdı
ثم اتكأ على أحد مرفقيه وأدار وجهه ببطء شديد Bir dirseğine dayanarak başını çok yavaş çevirdi
تجاه النافذة لينظر العالم الخارجي pencereye doğru dış aleme bakmak için
وهنا كانت المفاجأة!! Ne sürpriz olmuştu
لم ير أمامه إلا جداراً أصم من جدران المستشفى Karşısında hastanenin sade duvarlarından başka birşey görmedi
فقد كانت النافذة على ساحة داخلية Pencere bir iç avluya bakıyordu
- نادى الممرضة وسألها إن كانت هذه هي النافذة Hastabakıcıya seslenerek arkadaşının baktığı pencere bu mu diye sordu
التي كان صاحبه ينظر من خلالها ، فأجابت إنها هي Ta kendisidir, odada sadece bir pencere var” dedi
فالغرفة ليس فيها سوى نافذة واحدة
ثم سألته عن سبب تعجبه ، فقص عليها ve neden şaşırdığını sordu. Hasta, arkadaşının
ما كان يرى صاحبه عبر النافذة وما كان يصفه له pencereden görüp, kendisine anlattıklarını anlattı
- كان تعجب الممرضة أكبر ، إذ قالت له Hastabakıcının şaşkınlığı daha fazla oldu
ولكن المتوفى كان أعمى ve dedi ki “Ama rahmetli kördü”
ولم يكن يرى حتى هذا الجدار الأصم “Bu sade duvarı bile göremiyordu!!!
”!!! ولعله أراد أن يجعل حياتك سعيدة ”Belki de seni mutlu etmek istiyordu”
حتى لا تُصاب باليأس فتتمنى الموت ”Ümitsizliğe kapılıp, ölmek istemezsin diye”
- إذا جعلت الناس سعداء فستتضاعـف سعادتك İnsanları mutlu edersen mutluluğun kat kat artar
ولكن إذا وزعـت الأسى عـليهم فسيزداد حزنك Ama onlara üzüntü verirsen senin de üzüntün artar
- إن الناس في الغالب ينسون ما تقول İnsanlar genellikle söylediklerini unutur
وفي الغالب ينسون ما تفعل çoğunlukla yaptıklarını da unutur
ولكنهم لن ينسوا أبداً الشعور الذي أصابهم من قِبلكAma senin içlerinde işlediğin duyguları asla unutmazlar
فهل ستجعلهم يشعرون بالسعادة أم غير ذلك Onları mutlu edecek misin? Yoksa ne